SÜT ÇOCUĞU
Her mahallenin bazı ağabeyleri vardı…
Ama onlar ağabeylikten çok delikanlılık yaparlardı.
Çoğu zamanda delikanlılığı, başka şeylerle karıştırırlardı!
Bir gün mahalledeki ergen çocukları etrafında topladı mahallenin ağabeysi…
Başladı anlatmaya…
Pür dikkat dinliyordu mahallenin çocukları.
Öyle vuruyor, böyle kırıyor, şöyle racon kesiyordu mahallenin ağabeyi.
‘Siz süt çocuğusunuz. Ne anlarsınız bu işlerden’ dedi muhabbetin orta yerinde.
Öylece donup kaldı çocuklar, cevap veremediler ağabeylerine!
Süt çocuğu olmak çok ağırlarına gitmemişti belki ama mahallenin ağabeyinin onlara ‘süt çocuğu’ demesi baya zorlarına gitmişti.
O günden sonra süt içmedi mahallenin çocukları.
Önce sigaraya, sonra alkole başladılar.
Ardından hap, esrar, uyuşturucu…
Mahallenin ağabeyi sayesinde mahallede hiç süt çocuğu kalmamıştı!
Bir akşamüstü haber geldi mahalleye…
Kuruyu suluyu fazla karıştıran mahallenin ağabeyi çıkan kavgada bir arkadaşını bıçaklamıştı.
Karakolun önünde toplanıp ağabeylerini bekledi mahallenin çocukları.
Öylesine nefretle dolmuşlardı ki ağabeylerinin bıçakladığı çocuğu bulsa orada parçalayacaklardı.
O gece karakoldan çıkıp gelmedi ağabeyleri.
Ertesi gece de…
Ondan sonra ki gece de…
Adeta yetim kalmıştı mahallenin çocukları.
Onlara akıl verecek (!) bol kepçeden kabadayılık hikayeleri anlatacak bir ağabeyleri içerdeydi.
Çok geçmedi aradan…
Elinde tesbihi ve uzamış sakalları ile bir akşamüstü geldi mahallenin ağabeyi…
Bir sevinç, bir karnaval havası sardı mahalleyi.
Günlerdir ağabeylerini bekleyen mahallenin çocukları dinleyecekleri hikayeleri sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Önce küçük bir çoban ateşi yakıldı mahalleye, sonra bir çilingir sofrası kuruldu Mafya babası gibi karşılanan ağabey için.
Sonra muhabbet başladı inceden…
Cigaralar sarıldı, dumanlar çekildi…
Cezaevi hikayelerini anlatmaya başladı mahallenin ağabeyi.
Daha koğuşa gider gitmez herkese nasıl posta koyup, ilk günden nasıl koğuş ağası olduğunu anlattı kendisini dinleyenlere (!)
Sonra, hangi mahkûma nasıl ceza verip, hangi gardiyana nasıl rest çektiğine kadar anlattı mahallenin ağabeyi…
Öyle güzel anlatıyordu ki, herkesi bir cezaevi merakı sardı!
Oysa 3 katlı ranzada günlerce nefes almaktan korkarak uyduğunu hiç anlatmadı.
Günlerce tek başına bulaşık yıkayıp, paspas çektiğini de…
Muhabbet öyle güzel gidiyor ki herkes kendinden geçmişti.
Cigara üstüne cigara sarılıyor, kuru sulu karışıp gidiyordu.
Herkes kendinden geçmişti adeta.
Sanki mahalleye yeni bir güneş doğuyordu.
Öğleye yakın duyulan bir ‘Sela’ sesi ile uyandı mahallenin çocukları.
Gece, suluyu - kuruyu fazla karıştıran ağabeyleri, bir meyhane de sabaha karşı çıkan kavgada vurularak ölmüştü!
Klasik cenaze muhabbeti ile öğleye doğru defnedildi mahallenin ağabeyi.
Ardında onun sayesinde süt içmeyen çocuklar ve hikayeler bırakarak…
Keşke daha ilk başından en büyük delikanlılığın ‘efendilik’ olduğunu anlatsaydı mahallenin ağabeyi….