Kent meydanları, insanların bir araya geldiği, iletişime geçtiği, ortak aktiviteler ve eğlenceler düzenlediği meydanlardır. Kamuya açık alanları olmayan bir yerleşim alanı estetik değildir, demokratik değildir ve ne kadar büyük olursa olsun o kent, kentte değildir
Bir kenti keşfetmeyle ilgili ilk heyecanı,o kenti yukarıdan gördüğümüz an hissederiz. Bu gün halkımız tarafından çekirdek tepe diye adlandırılan yerden Alaplı’yı seyrederken bu eksikliği rahatlıkla görebiliyoruz. Binalar toplamı ve arada göze çarpan doğal dokusuyla bize ilk izlenimi verir Ama bu gördüğümüz kentin kendisi değil gölgesidir aslında. Kentin asıl kimliğini kentin içlerine girdiğimizde keşfederiz. Binalar, kent estetiğinin çok önemli unsurlarıdır ama kenti kent yapan binalardan ziyade, park, sokak ve meydan gibi kentin kamusal açık alanlarıdır. Kentin ete kemiğe büründüğü, kimlik ve kişilik kazandığı, yaşayan canlı bir organizmaya dönüştüğü şehri fark edilir ve heyecan verici kılan yerlerdir kamusal açık alanlar.
Çok güzel binaları yan yana dizerseniz Sadece binalardan ibaret bir kent haline gelir. Yani yatak odasından ibaret bir eve benzer. Bir evin sadece yatakhane değil sosyal bir mekân olması için nasıl salonu, mutfağı, balkonu olması gerekiyorsa; bir kenti sosyal yaşam mekânı haline getiren de o kentin açık ve kapalı kamusal alanlarıdır.
Demek oluyor ki meydanlar, farklılıkların bir arada yaşanabilen sosyal alanlarıdır. Bu farklılıkların sürekli birbiriyle karşılaştıkları, birbirine değdikleri, oturup kalktıkları ortak bir mekânlardır.Birbirlerini etkileme ve değiştirebilme olanakları elde edebildikleri sosyal alanlardır.
Kent hem farklılıkları bir arada bulundurmayı hem de dağınık olmamayı; hem birey olmayı ama hem de toplum haline gelmeyi sağlayabilme yeteneğine sahip olan yerlerdir. Farklı toplumsal bireylerin bir toplumsal zeminde bir araya gelmesini sağlar .Bu yönden baktığımızda kentin gelişmesine ve toplumsal gelişmelerde büyük rol oynar, toplumsal açık alanların en önemlilerinden biri olan meydanlar ise, bu düğüm noktalarının en asli unsurlarıdır. Böylesi mekânlar olmadığı kentlerde farklı insanlarımızın birbiriyle karşılaşması, iletişime geçmesi ve bir toplum oluşturmaları imkansızdır. Bunların olmadığı bir kent ise barındırdığı nüfus ne kadar olursa olsun, sahip olduğu bina sayısı ne kadar çok olursa olsun bir kent toplumu, kent kimliği ve kültürü oluşamaz.
Burada gözden kaçmaması gereken husus yukarıda da bahsettiğim gibi kent değişik insan katmanlarının birlikte yaşadığı bir bütündür.Kenti yönetenlerin kentin planlarını yaparken bu farklılıkların taleplerini de düşünmek zorunda olduğunun farkında olması gerekir. Hatta bunun için “Kent Konseyi” adı altında belediye çalışmalarına yardımcı olması için bir kurum da ihdas edilmiştir.Bu kurum aracılığıyla halkın değişik kesimlerinin fikirli alınabilir.